29 Mayıs 2018 Salı

Bir umuttur yaşatan insanı

Bir umuttur yaşatan insanı

Bir umuttur yaşatan insanı der bir şair,
İnsan oğlu umut ile yeşeren bir fidan misali tutunur hayata, zaman mekan onun için birsey ifade etmez. Uygun ortamı bulunca şevkle sarılır hayata. Zaman olaylar haberler etraf hiç etkilemez onu. Onun tek amacı vardır ayakta kalmak bunun içinde en sağlam en temel gereksinim umuttur.
Umutu ne besler diye sorsak umutta sevgi ve aşk derdi belkide. Birilerine bir makama bir şeye olan aşk
Uzaktan yada yakından, karşılıklı yada karşılıksız
İyi yada kötü
Sevmek ve aşk.

Bir umut çıkagelir hiç beklenmedik bir yerden. Zaman mekan bir anda duruverir. Kalp bundan çokda hali değildir. Atışları yükselmeye ten titremeye meyillidir.


İn the train...

In the train you can go to manhattan but also your hopes aims and your emptions are coming behind you. While travelling your eyes sink in the rail and tunnels you concentrate and meltdown your mind  in the train. the conductors voices is cut it down.
Time is generally faster than train. Noise, bizzarding voice and frictioned metal to metal noise. It make you to forget your plans. Then you gaze to the chinese girls directly. And also she gaze to miss it is not possible. You and she was start to make a war. And fighting by the eyes.
In the train
You can dissappear the time directly,
You could  not to fix your ideas on the future. Train is going and give out some foot print behind it.
Train to train your thought mental.
İt teaches to you patience, waiting in the time and working in the head.


Handmade socks

Its so strange to you sometimes in the train. You can see more different profiles. Sometimes  a handmade socks maker women ypu can see while making. Some times aa swedısh group looking around the train. Everytime is very inspire you.
Just look after and live your self in the life. Drive by the train


22 Mayıs 2018 Salı

Newyork diaries

Hope arrives no an unexpected from the ground. When the avenue at a time is pulsed . Heart it stable but in this state is not. Shootout to rise the skin tremble tend to


19 Mayıs 2018 Cumartesi

Brooklyn, Fatih camiinde bir sabah

Loş bir salonda duran 7 koltuk
Ancak anlatabilir size brooklyn deki fatih camiini
83 ten beri umuttur, başlangıçtır, destektir, huzurdur, telaştır, azimdir, vatandır, dertleşmek için fırsattır, anılardır, sohbettir, gayrettir, ecdadın sancağını ulaştırdığı ilk yerdir, sevindir, ilhamdır, zamandır, mekandır fatih mosque.
Kimler gelmiş kimler geçmemiştir ki, her gelen ulvi ruhlar serefine seref katarken, burada şerefinden olanda çoktur. Fatih bu affetmez ortası yoktur zira. Ya dava adamısındır yada davalık adamsındır.
Buralarda zorluk hayatta değil hayatta demirden leblebi olabilmektedir. Hayat refah azgınlık özgürlük ve birçok imkan görünümlü vampirlerle doludur, anlamadan ısırır maneviyat denilen damardan çekiverirler ruhunuzu. Kalan meydan artık nefsindir, ve onunda tabanı onun pespayeliğinin dibi yoktur. Fatih her zaman uyarır, ikaz eder, anlayana,
Anladığını zannedene değil anlamaya gayret edene dir telaşı endişesi.
Fatih babadır, sıladır, cennetin dünya bahçelerinden bir bahçedir,
merkezdir,
Kalbi ile zikreden
herkezdir.


Branx 241 e doğru

Newyork derler bir kelime ile ama amerika bir derya newyork deryadaki bir iç deniz gibidir 

çok geniş 

çok komplike 

çok yorgun 

çok yabancı.
Mesafeler bu kadar uzun insanlar bu kadar hayat yorgunu olunca yüzler asık çaresiz ve bezgin olurlar. Hayat halbuki hedefler amaçlar insanlarla güzel olurken burada herseyin içinde hiçbirsey yokmuş gibi bir hiçlik içinde sabah akşam yola devam eder kalabalıklar..
Zaman içinde zaman akar
Tarihler umitsizliğe
Ter ve göz yaşı sızlanmalar hayatınıza tuz biber olur.  Hersey birbirine karışır tek başına acı gelen tatlar burada bşr arada kendine özgü bir tat verir.  Belkide bundandır pizzanın en sevilen yemek oluşu.    Burada sadece çocuklar güler onlar konuşur onlar hareketlidir. Branx wakefield 241 bir son duraktır 2 nolu trenin ağır ağır ilerlediği. Ne bir sondur nede bir duraktır. Branx bir manifestodur adeta. Ne önemsenir nede görmezden gelinen bir manifesto.

Branx ın rengi siyahtır dostum. Bezgin siyah. Kalbinde heyecanı olmayan  ama yaşayan, aradığı umtidi bulduğunda bir telefon ile de olsa yüzünde güller açan, aradığı umidi boş tren koltuklarında arayan bezgin bir siyah. Baktıkça gözlerine içine çeken bir siyah.


Wakefield 241den times square

Bir dönüştür umutların dağıtıldığı istasyona doğru.  Bu sefer renkler daha yumuşaktır, sütlü kahve tadında yumuşak sade uyumluluk içerir. Umut vardır özünde bir meksikalı baba ile 6 yaşındaki kızo arasındaki uyum kadar samimi ve sevimlidir. Amaç ve umut doludur kimsenin de bir acelesi yoktur ne bşr iş görüşmesi ne bir toplantı nede bir mahkemeye yetişmeyecektir kimse. Hersey olağan seyrindedir. Bir rap şarksı çıkıverır sakin çeşitlilik içeren  gruptan. Zaman farklı akar demiştim. Duyguların beklentilerin seyrine doğru akar. Mana hep içinde gizlidir bu hattın. Gideceği yol aynı yerde kesişir. Freeman istssypnunda çeşitlilik artar. 2 İngiliz kadın ile entellektüel seviye bşr anda yükselir. Yasanmışlık, yaşlanmışlık vardır yüzlerinde. Doludurlar temkinlidirler. Naziktirler. Londra havasını adeta bronx a taşımışlardır. Durup durup başlayan yağmur mayıs 15 in standartlarına hiçde uymamaktadır. Ama onlar bu durup durup devam eden yağmurdan hoşnut ve memnundurlar ki ellerinde katlanabilir mor şemsiyeleriyle hayata, zor şartlara yağan yağmura da karşı koyabilmektedir. Ahh o kavrulmuş fıstık ezmesı yiyen liseli çocuktan yayılan fıstık kokusu. Kokusu bile sizi alerji yapmaya yeter diye düşünenilirsiniz. Belkşde fıstık ezmesıne karsı onu uyarmalısınız. Ama belkide bu iştahı hayata da döndürüyordur duygusu ile ilişmezsiniz.. Artık jackson avenue istasyonunda tren alabildiğine dolu ve kozmopolit bir hal almıştır bile. Şarkı söyleyen bir çinli kızın mırıldanmaları sallanan vagonun tıkırdamaları.
Ve endişeli bir iskoç ın bakışları ilişir gözünüze. Endişe, telaş, kararsızlık dolu bakışar. Aynı newyorkun havası kadar kararsız kapalı soğuk hissettirir.
Altın sarısı tokalı bir ayakkabi ise bir jameikalı kadına aittir. Lüksten uzak, kendinden emin halinden memnun gözlerini kapatmış herkese inat kolağında kulaklık olmaksızın treni yolu seyri dinlemektedir. Dinlerken dinlenmektedir bir taraftan.
Zaman yeşil şapkalı siyah incd çıtalı 80 lik ihtiyarda takılı kalmıştır. Anlaşılan son 20 yıl geçmiştir ama yaşlandıramıştır bu bayı. Bakarsınız gözlerine nezaketi görürsünüz, tebessümü görürsünüz düşünceli ihtiyatlı hali görürsünüz, şık ayakkabısı ve uyumlu bir mont ile iddiasız ama uyumludur. Rahatsızlık vermeden dünyaya insanlığa geçip gitmenin telaşı vardır üzerinde. Gülğmser size, tüm branx a trendekilere ve ahaliye rağmen. Gülümsemek onun tekelindedir adeta.


3 Nisan 2018 Salı

Yatırım denilen muamma






Yatırım öyle bir muamma ki
Siz aradığımızda değil sizin önünüze geldiği zaman hazır olmanız lazım
Hazır olmak hem maddi anlamda hemde dişinizden tırnağınızdan "bu yüzyılın en zor şeyi olan" arrtırabilmek,
Arttırırken sabırlı olmak
Sabır ve sebat içinde gayretle damla damla biriktirerek hazırlanmak lazım.
Bu yüzyılın başında
sabırla herşeyin olabileceğini
Sebat etmeyi, azimle çalışmayı
İyi öğrenmemiz lazım.
İyi bilinki zaman hızla geçiyor,
O geçerken siz doğru yerde durmalısınız.


10 Mart 2018 Cumartesi

80 lerin çocuğuyduk, Nasıl büyüdük

HATIRLADINIZ MI ?

70 - 80 - 90' lı yıllarda mı büyüdün?
Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? :)
1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
2.- Ön koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi.
Ya da en azından kurşunlu, muhtelif , zehirli maddeler ile boyanmıştı.
4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde, çocuk kilitleri yoktu...
5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.
6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan,
yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliyordu...
7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı, hava kararmadan önce eve dönmekti.
8.- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz ...
9.- Okul öğlen bitiyordu...
Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.
10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.
11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı
- çünkü hep dışarıda oynardık , aktif olarak ...
12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk...
aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.
13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız,
99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU.
Onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!
14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!
15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada!
Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu?
Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında
psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz ,başarılarımız , görevlerimiz vardı.

ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.

Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen
hayatta kalmayı başardık???

Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında
nasıl oldu da geliştirebildik???

Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat- bizler
çok güzel ve mutlu yaşadık!!

değil mi?